Köy Enstitü'lü değerli öğretmenlerimizden Haşim Kanar'ı ölümünün birinci yıldönümünde anıyoruz.
YADIRGADILAR BİZİ
Urbalarımız bozdu
Toprak renginde
Yamasız temiz
Öyle uydu sırtımıza
Nedense yadırgadılar bizi
Potinlerimiz beykozdu
Beykozun içinde ilk kez
Çorap gördü ayaklarımız
Okşar gibi giydik ikisini de
Nedense yadırgadılar bizi
Yüzlerimiz güneş yanığı bronzdu
Ellerimiz katı katı
İş görmekten
Başlarımız dik
Kendine güvenmekten
Nedense yadırgadılar bizi
Bilgi kentin tekelinde yozdu
Kız kaçar gibi geldi bize
Ne çok severmiş doğayı
Ekmek su yerine geçti yanımızda
Boy verdi ağaç ağaç yapı yapı
Nedense yadırgadılar bizi
Köy yolları göklere dek tozdu
Okundukça kitap
Sallandıkça kazma kürek
Kitabın kabında
Kazmanın sapında
Köy köy diye gümbürderdi yürek
Nedense yadırgadılar bizi
Köy çok sayımız azdı
Düşümüze girdi köyler
Yeni baştan kurduk kafamızda
Umut ocakları tüttü yirmibir yerde
Nedense yadırgadılar bizi
Yazımızı yazanlar kara yazdı
Başımıza yıkıldı tasarladığımız köyler
Umutlarımız boğuldu doğmadan
Suç sayıldı çalışmak
Suç köy köylü demek
Hala nöbet tutuyor
Dizleri göğsümüzde
Elleri boğazımızda kara yazı yazanlar
Nedense yadırgadılar bizi
Kuyumuzu kazanlar derin kazdı
Sizin olsun sizden gelen bana
Sizin bu boyun bağı
Özledim boz urbayı
Bırakın elimi kolumu
Özledim doyasıya çalışmayı
Nedense yadırgadılar bizi
Dilimizde türkü elimizde sazdı
Köylerden geldik tek tek
Biriktik öbek öbek
Çalıştık küme küme
Kapanmadan görürse gözlerim
Yeniden açıldığını Enstitülerin
Yanmam öldüğüme
Nedense yadırgadılar bizi
HAŞİM KANAR
13 Kasım 2007 Salı
Haşim Kanar'ı Anıyoruz
31 Ekim 2007 Çarşamba
Atma Can Dündar Yurtseverliğin Formülü Var!
27.10.2007 günü Can Dündar, Milliyet'teki köşesinden Önce işini iyi yap, sonra bayrak as! demiş.
İş, ne kadar kişinin çıkarına, ne kadar ulusun çıkarına ona bakmalı. Can Dündar'ın işi cebini doldurmak, hükümetin işi yandaşlarına çıkar sağlamak, askerin işi rütbe almak, üniversitelinin işi prof. olmaksa, bu insanlar çok çalışsa da yurtsever olmuş olmazlar. Yurtseverliğin ölçüsü kişisel çıkarın önüne ulus çıkarını koymaktır en başta. Formülü şöyle yazılabilir:
Yurtseverlik = Ulusal Çıkar / Kişisel Çıkar * Çalışma Miktarı
Tabii halk kitlelerinin görüşünü etkilemek için bu denklemlere gerek yok. Karşı çıkanın olmadığı yerde istediği gibi atıp tutabiliyor Can Dündar gibiler.
Genç siviller denen amacı belli, Türkiye'yi federasyona dönüştürecek sivil anayasayı destekleyen, kendine simge olarak Amerikan spor ayakabısı seçebilen üç beş çocuğu, bu basın durmadan haber yapıyor, köşelerde yazıyor. Oysa TGB gibi dış desteği olmayan örgütler, 40 ilde örgütlense dahi gözlerden saklanmaya çalışılıyor.
Formül çok önemli, kişisel çıkar ulusal çıkarın önüne geçtiğinde çalışma miktarı yurtseverliği azaltır.
Saygılarımla...
Barış Özel
İş, ne kadar kişinin çıkarına, ne kadar ulusun çıkarına ona bakmalı. Can Dündar'ın işi cebini doldurmak, hükümetin işi yandaşlarına çıkar sağlamak, askerin işi rütbe almak, üniversitelinin işi prof. olmaksa, bu insanlar çok çalışsa da yurtsever olmuş olmazlar. Yurtseverliğin ölçüsü kişisel çıkarın önüne ulus çıkarını koymaktır en başta. Formülü şöyle yazılabilir:
Yurtseverlik = Ulusal Çıkar / Kişisel Çıkar * Çalışma Miktarı
Tabii halk kitlelerinin görüşünü etkilemek için bu denklemlere gerek yok. Karşı çıkanın olmadığı yerde istediği gibi atıp tutabiliyor Can Dündar gibiler.
Genç siviller denen amacı belli, Türkiye'yi federasyona dönüştürecek sivil anayasayı destekleyen, kendine simge olarak Amerikan spor ayakabısı seçebilen üç beş çocuğu, bu basın durmadan haber yapıyor, köşelerde yazıyor. Oysa TGB gibi dış desteği olmayan örgütler, 40 ilde örgütlense dahi gözlerden saklanmaya çalışılıyor.
Formül çok önemli, kişisel çıkar ulusal çıkarın önüne geçtiğinde çalışma miktarı yurtseverliği azaltır.
Saygılarımla...
Barış Özel
24 Ekim 2007 Çarşamba
Bugünün ve 1. Dünya Savaşının Ağlatıları
Aşağıdaki belge ilginç. İleti zincirleriyle Bilgisunarda dolaşıp duruyor.
1. Dünya Savaşındaki esirlerimizin ağlatısal öyküleri anlatmakla bitecek gibi değil:
http://solders.inube.com/index.php?action=read&entry=7547
Yayılmacılara alet olan ufuksuz yöneticilerin, yurt çocuklarını ilgili ilgisiz cephelerde perişan ettiklerini nasıl da unutmuşuz.
Unutmasaydık bugün başımızda bu adamlar mı olurdu?
1. Dünya Savaşındaki esirlerimizin ağlatısal öyküleri anlatmakla bitecek gibi değil:
http://solders.inube.com/index.php?action=read&entry=7547
Yayılmacılara alet olan ufuksuz yöneticilerin, yurt çocuklarını ilgili ilgisiz cephelerde perişan ettiklerini nasıl da unutmuşuz.
Unutmasaydık bugün başımızda bu adamlar mı olurdu?
Geçen Pazar 12 şehit, 8 de esir verdik alçaklara. Şimdi her yanımıza siyah kordela taksak, her yeri bayraklarla donatsak bu tarisel gerçekler değişecek mi?
Yayılmacılarla yaptıkları gizli anlaşmalar ortada olduğu halde bugünkü yönetime destek verenler, şeyh sakalı okşayıp İmam Hatip - Fethullah Okulu açtıranlar, olan bitene göz yuman herkes, yayılmacılığa karşı örgütlenemeyen tüm ulus utansın!!!
Ben çok utanıyorum.
Saygılarımla...
Barış Özel
-------------------
Birinci Dünya Savaşı'nda Ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kismi da Mısır'ın Iskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi.
Kampın tam adı, 'Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen'in 48. Alayı'na baglı Osmanlı askerleri tutuluyordu.
12Haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, agır hakaret ve aşagılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kamplarin Ingiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savas bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, Ingilizler'in işine gelmiyordu. Cünkü, olasi yeni bir savasta, bu askerlerin yeniden karşılarına cıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, Ingilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak Ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarina izin vermiyorlardi. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Cünkü gözler yanmıştı...
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan Ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler.
Tabiiki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işide unutuldu gitti.
Ama onlar unutmuyorlar...
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması...
ŞEHİTLERİMİZE SAYGINIZ VARSA 3 dakikanızı almaz bu yazıyı arkadaşlarınıza göndermek.
ERMENİLER SOYKIRIM YAPILDI DIYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR BİZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.
Etiketler:
1. Dünya savaşı,
ağlatı,
esirler,
trajedi
18 Ekim 2007 Perşembe
21 Ekim Halkoylaması: HAYIR
Tüm yurttaşlarımızı 21 Ekim 2007 Halkoylamasında
HAYIR
oyu kullanmaya çağırıyorum.
Çünkü:oyu kullanmaya çağırıyorum.
- Katılım ne kadar düşük olursa olsun, sonuç geçerli sayılacak.*
- Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir orun(makam), parayla oy satın alan zihniyetin tekeline girebilir. Korktuğumuz, parçası olduğumuz halk değil, çıkarları için hile yapmaktan çekinmeyen, halkın kanını 60 yıldır emen sülüklerdir.
- ABD sürekli Türkiye'de başkanlık sistemi istiyor ve bu tek adam egemenliği için ilk adım.
- Bu değişikliğin demokratlıkla ilgisi yoktur. Eğer biraz demokrat olsalardı birbiriyle ilgili olmayan "toplantı yeter sayısı" gibi maddeleri ayrı ayrı halkoyuna sunabilirlerdi. Oysa bu tutum, "beni sevenler elime mum diksin" tutumudur.
- İran'da İslam Devleti'ne birkaç halkoylaması sonucu geçilmiştir. Bizdeki, bu yöntemin ilk sınamasıdır.
- Demokrasilerde çoğunluk değil, bundan daha ilerisi yani, en geniş uzlaşma hedeflenmelidir.
* Anayasa, YEDİNCİ KISIM, Son Hükümler
I. Anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma
MADDE 175.
...
Halkoyuna sunulan Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların yürürlüğe girmesi için, halkoylamasında kullanılan geçerli oyların yarısından çoğunun kabul oyu olması gerekir.
...
Saygılarımla...
Barış Özel
Etiketler:
21 ekim 2007 halkoylaması,
halkoylaması,
referandum
27 Nisan 2007 Cuma
Katılımcı Listesi: 5 Mayıs "Manisa Cumhuriyetimize Sahip Çıkıyor
5 Mayıs 2007 Cumartesi Günü Manisa’da Yapılacak Olan Manisa Cumhuriyetimize Sahip Çıkıyor Mitingine Katılacağını Açıklayan Kurum ve Kuruluşlar
(26.04.2007 Tarihi İtibariyle)
- Add Manisa ve Ege Bölge Şubeleri
- Türkiye Muhtarlar Derneği
- Türkiye Yardım Sevenler Derneği Şubesi
- Hacı Bektaş Veli Kültür Vakfı
- Tabipler Odası
- Ziraat Mühendisleri Odası
- Manisa Eczacı Odası
- Edak Ecza Koop
- Diş Hekimleri Odası
- Türkiye Güçsüzler ve Kimsesizler Yardım Vakfı
- Emekli Astsubaylar Derneği
- Emekli Subaylar Derneği
- Polis Emeklileri Sosyal Yardımlaşma Derneği
- Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği
- Eğitim-İş
- Eğitim-Sen
- Türk Kadınlar Birliği Manisa Şubesi
- Türkiye Ziraatçılar Derneği
- Türk Hava Kurumu Manisa Şubesi
- Manisa Bizim Çocuklarımız Derneği
- Manisa Yurt Savunması Gazileri ve Şehit Aileleri Dayanışma Ve Kültür Derneği
- Baro Başkanlığı
- Jeoloji Mühendisleri Odası
- Makina Mühendisleri Odası
- Manisa Malatyalılar Kültür ve Dayanışma Derneği
- Manisa Spil Lions Kulübü Derneği
- Türk Ocakları Derneği Manisa Şubesi
- Manisa Eczacı Yardımcıları Derneği
- Manisa Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği
- Manisa Azerbaycan Kültür ve Dayanışma Derneği
- Manisa Veremle Savaş Derneği
- Manisa Yuntdağlılar Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Kültür ve Turizm Derneği
- Çevre Mühendisleri Odası
- Elektrik Mühendisleri Odası
- Harita Mühendisleri Odası Temsilciliği
- İnşaat Mühendisleri Odası
- Mimarlar Odası Temsilciliği
- Şehir Plancıları Odası Temsilciliği
- Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası
- Manisa Hayvanları Koruma Derneği
- Cumhuriyet Halk Partisi
- Demokratik Sol Parti
- Sosyal Demokrat Halk Partisi
- İşçi Partisi
(26.04.2007 Tarihi İtibariyle)
- Add Manisa ve Ege Bölge Şubeleri
- Türkiye Muhtarlar Derneği
- Türkiye Yardım Sevenler Derneği Şubesi
- Hacı Bektaş Veli Kültür Vakfı
- Tabipler Odası
- Ziraat Mühendisleri Odası
- Manisa Eczacı Odası
- Edak Ecza Koop
- Diş Hekimleri Odası
- Türkiye Güçsüzler ve Kimsesizler Yardım Vakfı
- Emekli Astsubaylar Derneği
- Emekli Subaylar Derneği
- Polis Emeklileri Sosyal Yardımlaşma Derneği
- Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği
- Eğitim-İş
- Eğitim-Sen
- Türk Kadınlar Birliği Manisa Şubesi
- Türkiye Ziraatçılar Derneği
- Türk Hava Kurumu Manisa Şubesi
- Manisa Bizim Çocuklarımız Derneği
- Manisa Yurt Savunması Gazileri ve Şehit Aileleri Dayanışma Ve Kültür Derneği
- Baro Başkanlığı
- Jeoloji Mühendisleri Odası
- Makina Mühendisleri Odası
- Manisa Malatyalılar Kültür ve Dayanışma Derneği
- Manisa Spil Lions Kulübü Derneği
- Türk Ocakları Derneği Manisa Şubesi
- Manisa Eczacı Yardımcıları Derneği
- Manisa Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği
- Manisa Azerbaycan Kültür ve Dayanışma Derneği
- Manisa Veremle Savaş Derneği
- Manisa Yuntdağlılar Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Kültür ve Turizm Derneği
- Çevre Mühendisleri Odası
- Elektrik Mühendisleri Odası
- Harita Mühendisleri Odası Temsilciliği
- İnşaat Mühendisleri Odası
- Mimarlar Odası Temsilciliği
- Şehir Plancıları Odası Temsilciliği
- Serbest Muhasebeciler ve Mali Müşavirler Odası
- Manisa Hayvanları Koruma Derneği
- Cumhuriyet Halk Partisi
- Demokratik Sol Parti
- Sosyal Demokrat Halk Partisi
- İşçi Partisi
Etiketler:
5 Mayıs 2007,
Cumhuriyet Mitingi,
Manisa Cumhuriyet Mitingi,
miting
Basın Açıklaması: 5 Mayıs "Manisa Cumhuriyetimize Sahip Çıkıyor
BASIN AÇIKLAMASI - (26.04.2007)
www.cumhuriyetmitingimanisa.com
Cumhuriyetimiz zor günlerden geçiyor. Cumhuriyetin temel değerlerinin aşındırılması, bu değerlerin savunulmasını ve yaşatılmasını kendi görevi bilen halkımızın, önemli bir kesiminde ciddi rahatsızlıklar yaratıyor. Bu rahatsızlık sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminin toplumsal uzlaşma olmaksızın yapılmak istenmesinden kaynaklanmıyor. Mevcut iktidarın geçtiğimiz beş yıldaki icraatlarının bir sonucu.
www.cumhuriyetmitingimanisa.com
Cumhuriyetimiz zor günlerden geçiyor. Cumhuriyetin temel değerlerinin aşındırılması, bu değerlerin savunulmasını ve yaşatılmasını kendi görevi bilen halkımızın, önemli bir kesiminde ciddi rahatsızlıklar yaratıyor. Bu rahatsızlık sadece Cumhurbaşkanlığı seçiminin toplumsal uzlaşma olmaksızın yapılmak istenmesinden kaynaklanmıyor. Mevcut iktidarın geçtiğimiz beş yıldaki icraatlarının bir sonucu.
Dedelerinin, ninelerinin her karışını kanlarıyla, canlarıyla savunduğu vatan topraklarının pervasızca yabancılara satıldığını, en stratejik olanından, en kârlı olanına kadar tüm fabrika ve kuruluşların çok uluslu firmalara peşkeş çekildiğini, üniversitelerin, yargının, sağlık sisteminin kuşatma altında kaldığını, başta eğitim olmak üzere her alanda kurumların amansız ve acımasız bir kadrolaşma altında ezildiğini gören halkımız, laiklik gibi ülkemizin Anayasal düzeninin temelini oluşturan kavramların tartışmaya açık hale getirilme çabalarını da yakından izlemekte, bunun demokrasi ve bireysel özgürlüklerin savunulması gibi evrensel değerler adına yapıldığı şeklindeki takiyeyi ise reddetmektedir.
Demokrasi; seçenlerin haklarının, seçilmişlerce korunmasıdır. Demokrasi en çok oyu alanın, sadece kendisine oy verenlere hizmet etmesi değildir. Seçilmişler tüm seçenlerin haklarını korumak zorundadır. Bu anlamda; Laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da laiklik olmaz.
Kendine bilim ve feni rehber edinmek yoluyla, Atatürk'ün manevi mirasçıları olduğuna inanan milyonlar, bu tehlikeli gidişe dur diyebilmek için 14 Nisan 2007 gününde Ankara'nın Tandoğan Meydanı'nı doldurdu ve seslerini duyurmaya çalıştılar. Meydanda haykırılan tepkilerin ve verilen iletilerin yeterince algılanamadığını o günden beri yaşanılan süreç gözler önüne sermiştir. Kendilerinin Atatürk Türkiye’sinde yetiştiğini ve mevcut makamlarına otururken Atatürk İlkelerini koruyacaklarına ve kollayacaklarına dair ettikleri yeminleri unutanların, bu tepkileri de kolaylıkla unutacaklarına ve yaptıkları hataları tekrar edeceklerine yönelik endişelerimiz artmıştır.
Laiklik karşıtı açıklamalarıyla, ulusumuzun büyük çoğunluğunun tepkisini üzerine çeken bir hemşehrimizin, Atatürkçü, demokrat, aydın insanlarla dolu Manisa’mızın ülke genelindeki algısına ciddi zararlar verdiği açıktır. Burada bizler, yani Manisa'da faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri ve meslek odaları önemli bir görevi üstlenmemiz gerektiğini görüyoruz. Bu görev, bizlere, Manisalıların haklı tepkilerinin, demokratik sınırlar içinde iletilmesine ve sağlıklı biçimde duyurulmasına aracılık etme sorumluluğunu yüklüyor. Böyle ağır bir yükün altından dayanışma ruhu ile kalkacağımıza inanıyoruz. Bu mitingin düzenlenmesi bizim için hem bir başlangıç, hem de Manisa'da her zaman özlediğimiz, sivil toplum örgütleri arası eşgüdüm ve dayanışmayı yakalamak için bir fırsat olacaktır.
Özetle,
Cumhuriyet'in temel değerlerinin aşındırılmasından endişe duyan ,
Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamın, bu değerlere özde inanan ve toplumun büyük çoğunluğunun da, kendisine inandığı bir kişi tarafından doldurulması gerektiğini düşünen,
Manisa’mızın, laiklik karşıtı çıkışlarıyla tanınanların şehri olarak anılmasından rahatsızlık duyan tüm yurttaşlarımızı,
"Manisa Cumhuriyetimize Sahip Çıkıyor Mitingi"ne, davet ediyoruz.
Cumhuriyet'in temel değerlerinin aşındırılmasından endişe duyan ,
Cumhurbaşkanlığı gibi bir makamın, bu değerlere özde inanan ve toplumun büyük çoğunluğunun da, kendisine inandığı bir kişi tarafından doldurulması gerektiğini düşünen,
Manisa’mızın, laiklik karşıtı çıkışlarıyla tanınanların şehri olarak anılmasından rahatsızlık duyan tüm yurttaşlarımızı,
"Manisa Cumhuriyetimize Sahip Çıkıyor Mitingi"ne, davet ediyoruz.
5 Mayıs Cumartesi günü saat 10'da Öğretmenevi önünde toplanıp, Sultan Önü'ndeki miting alanına yürürken; yakın uzak tüm illerden gelen misafirlerimiz yüreğimize yürek, gücümüze güç, sesimize ses katacaklardır.
Biliyoruz elbette kolay olmayacaktır ancak “Söz konusu Vatansa gerisi teferruattır.”
Düzenleme Komitesi
Etiketler:
5 Mayıs 2007,
Cumhuriyet Mitingi,
Manisa Cumhuriyet Mitingi,
miting
24 Nisan 2007 Salı
Ehven-i Şer Şerlerin En Kötüsüdür
Bugün 24 Nisan. AKP Cumhurbaşkanı adayının Sn. Abdullah Gül olduğunu açıkladı. Oysa Ulu Önder böyle bir adaylığın kabul edilemez olduğunu yıllar önce ifade etmişti:
"Ehven-i şer şerlerin en kötüsüdür."
Günümüz Türkçesiyle yazarsak: Kötünün iyisi kötülerin en kötüsüdür.
Sokrates'in şu sözleri de Eflatun'un Devlet adlı eserinde yazılıdır: "Kötülükte en ileri olan kişi kötüyken iyi görünebilendir."
Son olarak Atatürk'ün konumuz ile ilgili tavsiyesini yazarak bitiriyorum:
"Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!" (Nutuk'tan alıntıdır.)
Saygılarımla...
Barış Özel
"Ehven-i şer şerlerin en kötüsüdür."
Günümüz Türkçesiyle yazarsak: Kötünün iyisi kötülerin en kötüsüdür.
Sokrates'in şu sözleri de Eflatun'un Devlet adlı eserinde yazılıdır: "Kötülükte en ileri olan kişi kötüyken iyi görünebilendir."
Son olarak Atatürk'ün konumuz ile ilgili tavsiyesini yazarak bitiriyorum:
"Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!" (Nutuk'tan alıntıdır.)
Saygılarımla...
22 Nisan 2007 Pazar
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler'in 14 Nisan Mitingindeki Konuşması
Ben bilgisayar mühendisiyim ve mesleğimi çok seviyorum ancak bu konuşmasını dinledikten sonra, keşke böyle bir öğretmenin öğrencisi olsaymışım diye içimden geçirdim. İşte Birgül Ayman Güler Hocamızın 14 Nisan Mitingindeki konuşması:
(Prof. Dr. Birgül Ayman Güler - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi - Yönetim Bilimi - Not:Barış Özel )
(Prof. Dr. Birgül Ayman Güler - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi - Yönetim Bilimi - Not:
Hoş geldiniz!
Birbirimizi özlemiştik.
Bir Ankara’ya geldiniz! Yedi metrelik duvarlarla örülmüş malikaneleri korku sardı. Korku medyanın plazalarından çıkıp gazete sayfalarını sararttı. İşgal edilen TV ekranlarını kararttı.
Bir Ankara’ya geldiniz! Vaşington ile Brüksel sarsıldı! 1988 yılında Türkiye'ye şubeleriyle yerleşen IMF ve Dünya Bankası Büroları'nın nefesleri kesildi.
Bir Ankara’ya geldiniz! Kurtla kuzu artık bir daha karışamayacak kadar açığa çıktı! Herkesin yeri belli oldu!
Bir geldiniz! Pir geldiniz! Hoş geldiniz!
***
Buradayız. Büyük bir derneğin öncülüğüyle buradayız. Mustafa Kemal Atatürk’ü yaşatan Atatürkçü Düşünce Derneği’ni selamlıyoruz.
Bu derneğin başkanını, Amerikalı Bush’un “Bizim Oğlan” diyemediği paşaları, askerinin kafasına çuval geçirtme ayıbıyla ezilmemiş subayları, şehitlerimizi, gazilerimizi, Bağımsız Türkiye’nin güvencesi Kemalist Orduyu bağrımıza basıyoruz!
Buradayız! Üniversitelerimizin ışığıyla buradayız. Yabancı dilde iş görme kıskacına düşmüş, sözleşmeli asistanlık sistemiyle bağımsız bilim adamı yetiştirme gücüne darbe vurulmuş, dört bir taraftan gericiliğin ve emperyalizmin hizmetine sokulmaya çalışılan üniversitelerimizle buradayız. Kurumlarını gericiliğe, Soros turuncusuna, emperyalizme teslim etmemek için direnen rektörlerimizi bağrımıza basıyoruz.
Buradayız! Yargı kurumlarımıza güvenimizle buradayız. Küresel çetelere karşı ülkemiz için, güçlüye karşı güçsüz için, hukuk devleti için direnen yargıçlarımızı bağrımıza basıyoruz. “Babalar gibi satılan” fabrikalarımızın satışına “dur” diyen; topraklarımızın yabancılara ve çoktan memleketin yabancısı olmuşlara satılmasına “dur” diyen mahkemelerimizi selamlıyoruz.
Memleketin savunması ABD’nin eline bırakılmışsa,
memleketin bütçesi IMF'ye teslim edilmişse,
memleketin yönetimi Brüksel Memurlarına terk edilmişse,
Türkiye sömürgeleştiriliyorsa,
Türkiye eyaletleştiriliyorsa,
Türkiye parçalanmak isteniyorsa,
Kemalist ordu konuşacak!
Üniversite konuşacak!
Yargı konuşacak!
İşçi, köylü, memur, esnaf…
Kadın-erkek, genç-yaşlı yollara düşecek, örgütlenecek.
Bağımsızlık bunu gerektirir!
Demokrasi bunu gerektirir!
Demokrasi, bağımsızlığın gerektirdikleridir.
***
Bir ateş denizine düştük.
Yanmaktan kurtulmak için bindirildiğimiz gemiler mumdan çıktı!
Özelleştirme gemisi mumdan çıktı. Hantal devletin yerini çevik hür teşebbüs alacaktı. İstihdam artacak; ülke zenginleşecek, fakirliği değil zenginliği bölüşecektik... Oysa fabrikalarımız, telefon sistemlerimiz, petrol işletmelerimiz, madenlerimiz elimizden çıktı, tarlalarımız üretemez oldu. Sanayisizleştik. Taşeron olduk. İşsizlikten kırıldık.
Dünyaya açılma gemisi mumdan çıktı. Biz dünyaya açılmadık. Dünya bize açıldı! Meğer “Dünya” dedikleri IMF-Dünya Bankası, bir avuç şirket, bir avuç banka ve ikide bir ürken piyasa dedikleri şeymiş... “Dünya” dedikleri Vaşington ile Brüksel'den ibaretmiş… Biz bu dünyaya açıldıkça, bu çetenin eline düştük… Şimdi bankalarımız yoktur! En büyük bankalarımızın başına yabancı genel müdürler oturuyor. Şimdi büyük mağazalarımız yoktur. Mağazalar yabancılarındır. Şimdi doğurgan tohumlarımız yoktur! Birkaç küresel şirketin sattığı, tohum adına yakışmayan kısır tohumlara mahkumuz... Bütün bunları bırakın bir yana, şimdi sütümüz ve yoğurdumuz yoktur. Büresel çeteleri doyurabilmek için çocuklarımızın boğazından kesmek zorunda kaldık.
Dünyaya açılmanın böylesi, emperyalizmin ağına takılı kalmaktır. Bu, tek sözle sömürgeleşmektir.
Yerelleştirme gemisi mumdan çıktı. Her şeyi yerele devredelim; yönetimi halka yakınlaştıralım dendi. Bu yapıldıkça yönetim halktan uzaklaştı… Antalya'da, Çeşme-Alaçatı'da çeşmelerden akan suyun sahibi Fransız – İngiliz şirketleri oldu! Urfa'nın içme suyunu Ankara değil, ama Şanlıurfa da değil, Brüksel ihaleye çıkardı! Diyarbakır suyunun yönetimini Ankara değil, ama Diyarbakır da değil, Berlin üstlendi... Ankara'daki İller Bankası Belediyelere uzak sayıldı; İller Bankası'nı yok edecek bir yasa hazırlandı. Belediyeler merkezi Brüksel'deki bir bankanın insafına terk edildi.
Bu da yetmedi… Cumhuriyetin başından beri homurdanan mıntıkacılar, eyaletçiler, bölgeciler, çeyrek yüzyıldır ülkemizin eyaletleşmesi için ardı arkası kesilmeyen denemeler yaptılar. 12 Eylül'ün Amerikan mamülü “sekiz eyalet” tutmadı; yirmibeş yıl sonra AB’nin 12 eyalet modeli yürürlüğe girdi. Türkiye önce 12, bunlar da kendi altında 26 bölgeye ayrıldı. İlk adımlar İzmir ve Mersin'de atıldı. Danıştay bu Anayasaya aykırı diyor; ilgililer Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu… Çıkar sahipleri çok ama çok kızgınlar!
Çok kızgınlar! Çünkü ajans kılığındaki eyalet planı, önceki planlar gibi yine bozulacak.
Çok kızgınlar! Çünkü biz bu ateşten çıkmak için mumdan gemilere doluşmaktan vazgeçtik.
***
Bu mitinge hazırlanırken, son mumdan gemiyi de tanıdık!
Şimdi, bugünlerde, bizim buluşmamızı kastederek, bizlere demokrasi dersi veriyorlar.
Dini inançları afyon gibi kullanıp halkı yoksullaştırırken kendileri servet içinde yüzen din tacirleri, Soros demokratlarıyla elele, tuhaf bir demokrasi tarif ediyorlar. Atlantik'in ötesinde yazılmış bir reçete okuyorlar. Bu reçetenin adı demokrasi projesidir. Demokrasi projesi Ukrayna'da Gürcistan'da turuncu renkle zuhur etmişti; Irak’ta top-tüfekle işgal oldu!
Türkiye’de Cumhuriyeti soykırım ayıbıyla lekelemeye uğraşanlar tarihte aradıklarını bulamayınca, katledilen aydınlarımızı kullanarak turuncu darbe provalarına soyundular. Turuncu demokrasi, ülkemizde, başına Amerikan Sefirinin geçip yürüdüğü cenazelerimizde, yeni moda küçük-yuvarlak dövizlerin ardından sırıttı! Sırıtması yüzünde dondu kaldı!
Amerikan mamülü turuncu demokrasi, karşımıza çıkarılan son mumdan gemidir.
Din tacirleriyle Soros demokratlarına göre Bush demokrattır, Bolivarcı Chavez darbeci... Yabancı fonlardan beslenenler kendilerine demokrat diyorlar bize darbeci... Biz darbeci değil, devrimciyiz! Bak burada turuncu yok, burası boydan boya Al-Bayrak...
“Siz farklısınız” dedikleri bizler birbirimize gelin-damat olmuşuz. Biz tarihimizle, inançlarımızla, geçmişimizle, düşlerimizle “Biz”iz… Bizim kaderimiz ortak… Bizim derdimiz ortak... Biz birbirine “öteki” değiliz. Bizim “ötekimiz” bellidir: Bize öteki olan, komşularımızın üstüne bomba yağdıran, öteye beriye tehditler savuran gerici batıdır; bunun emellerine hizmet eden işbirlikçilerdir.
Bugün, burada, Tandoğan Meydanında, son mumdan gemi de erimiştir.
Biz din tacirliğini ve Soros demokrasisini, demokrasiye ihanet sayıyoruz.
Biz bugün burada, Cumhuriyet Tarihimiz boyunca elimizden kayıp gidenlere üzülmeye son veriyoruz.
Biz bugün burada ulusal demokrasiyi, Türk Demokrasisini inşa ediyoruz.
***
Çeyrek yüzyıllık karşı devrim darbesi, son adımını atıyor. Çankaya, meşruiyeti olmayan güçlere gayrimeşru biçimde açılmaya çalışılıyor.
Çankaya'yı zorlayan güçler gayrimeşrudur.
Halkın dörtte birinden destek almış bir iktidar, seçim dönemini tamamlamış, halka hesap verme zamanı gelmiş bir parlamento, ülkeyi yedi yıl temsil edecek cumhurbaşkanını seçmeye kalkışıyor.
Meşruiyet eksikliğini, beş yıldır, ABD ve AB menşeli odaklara yaslanarak kapatan bir iktidar, Cumhurbaşkanlığına aday göstermeye kalkışıyor.
Politikaları iflas etmiş, başarısız bir Başbakan Çankaya'ya çıkmaya çalışıyor.
Halkına karşı sevgisi olmayandan cumhurbaşkanı olmaz.
Dış destekle ayakta duranlardan cumhurbaşkanı olmaz!
Gizli gündemi olanlardan cumhurbaşkanı olmaz.
Şeriat yanlılarından cumhurbaşkanı olmaz.
Ülkemizin Cumhurbaşkanlığı üzerinde yürüyen mücadele, Tam Bağımsız ve Demokratik Türkiye mücadelesinin zirve noktasıdır.
Her ne olursa olsun, Çankaya laiktir ve laik kalacaktır!
***
Şimdi yanınızdaki çocuğun, kucağınızdaki bebeğin yanağına kocaman bir öpücük yapıştırın!
Yanınızda sevdikleriniz var. Birbirinize dikkatlice bir bakın!
Bastığınız toprağa bir daha basın… Aldığınız havayı içinize çekin!
İşte bunlar için buradayız ve hep burada olacağız!
Çünkü:
Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim!
Tek tek her birinizi, tüm kalbimle selamlıyorum.
Üniversite konuşacak!
Yargı konuşacak!
İşçi, köylü, memur, esnaf…
Kadın-erkek, genç-yaşlı yollara düşecek, örgütlenecek.
Bağımsızlık bunu gerektirir!
Demokrasi bunu gerektirir!
Demokrasi, bağımsızlığın gerektirdikleridir.
***
Bir ateş denizine düştük.
Yanmaktan kurtulmak için bindirildiğimiz gemiler mumdan çıktı!
Özelleştirme gemisi mumdan çıktı. Hantal devletin yerini çevik hür teşebbüs alacaktı. İstihdam artacak; ülke zenginleşecek, fakirliği değil zenginliği bölüşecektik... Oysa fabrikalarımız, telefon sistemlerimiz, petrol işletmelerimiz, madenlerimiz elimizden çıktı, tarlalarımız üretemez oldu. Sanayisizleştik. Taşeron olduk. İşsizlikten kırıldık.
Dünyaya açılma gemisi mumdan çıktı. Biz dünyaya açılmadık. Dünya bize açıldı! Meğer “Dünya” dedikleri IMF-Dünya Bankası, bir avuç şirket, bir avuç banka ve ikide bir ürken piyasa dedikleri şeymiş... “Dünya” dedikleri Vaşington ile Brüksel'den ibaretmiş… Biz bu dünyaya açıldıkça, bu çetenin eline düştük… Şimdi bankalarımız yoktur! En büyük bankalarımızın başına yabancı genel müdürler oturuyor. Şimdi büyük mağazalarımız yoktur. Mağazalar yabancılarındır. Şimdi doğurgan tohumlarımız yoktur! Birkaç küresel şirketin sattığı, tohum adına yakışmayan kısır tohumlara mahkumuz... Bütün bunları bırakın bir yana, şimdi sütümüz ve yoğurdumuz yoktur. Büresel çeteleri doyurabilmek için çocuklarımızın boğazından kesmek zorunda kaldık.
Dünyaya açılmanın böylesi, emperyalizmin ağına takılı kalmaktır. Bu, tek sözle sömürgeleşmektir.
Yerelleştirme gemisi mumdan çıktı. Her şeyi yerele devredelim; yönetimi halka yakınlaştıralım dendi. Bu yapıldıkça yönetim halktan uzaklaştı… Antalya'da, Çeşme-Alaçatı'da çeşmelerden akan suyun sahibi Fransız – İngiliz şirketleri oldu! Urfa'nın içme suyunu Ankara değil, ama Şanlıurfa da değil, Brüksel ihaleye çıkardı! Diyarbakır suyunun yönetimini Ankara değil, ama Diyarbakır da değil, Berlin üstlendi... Ankara'daki İller Bankası Belediyelere uzak sayıldı; İller Bankası'nı yok edecek bir yasa hazırlandı. Belediyeler merkezi Brüksel'deki bir bankanın insafına terk edildi.
Bu da yetmedi… Cumhuriyetin başından beri homurdanan mıntıkacılar, eyaletçiler, bölgeciler, çeyrek yüzyıldır ülkemizin eyaletleşmesi için ardı arkası kesilmeyen denemeler yaptılar. 12 Eylül'ün Amerikan mamülü “sekiz eyalet” tutmadı; yirmibeş yıl sonra AB’nin 12 eyalet modeli yürürlüğe girdi. Türkiye önce 12, bunlar da kendi altında 26 bölgeye ayrıldı. İlk adımlar İzmir ve Mersin'de atıldı. Danıştay bu Anayasaya aykırı diyor; ilgililer Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu… Çıkar sahipleri çok ama çok kızgınlar!
Çok kızgınlar! Çünkü ajans kılığındaki eyalet planı, önceki planlar gibi yine bozulacak.
Çok kızgınlar! Çünkü biz bu ateşten çıkmak için mumdan gemilere doluşmaktan vazgeçtik.
***
Bu mitinge hazırlanırken, son mumdan gemiyi de tanıdık!
Şimdi, bugünlerde, bizim buluşmamızı kastederek, bizlere demokrasi dersi veriyorlar.
Dini inançları afyon gibi kullanıp halkı yoksullaştırırken kendileri servet içinde yüzen din tacirleri, Soros demokratlarıyla elele, tuhaf bir demokrasi tarif ediyorlar. Atlantik'in ötesinde yazılmış bir reçete okuyorlar. Bu reçetenin adı demokrasi projesidir. Demokrasi projesi Ukrayna'da Gürcistan'da turuncu renkle zuhur etmişti; Irak’ta top-tüfekle işgal oldu!
Türkiye’de Cumhuriyeti soykırım ayıbıyla lekelemeye uğraşanlar tarihte aradıklarını bulamayınca, katledilen aydınlarımızı kullanarak turuncu darbe provalarına soyundular. Turuncu demokrasi, ülkemizde, başına Amerikan Sefirinin geçip yürüdüğü cenazelerimizde, yeni moda küçük-yuvarlak dövizlerin ardından sırıttı! Sırıtması yüzünde dondu kaldı!
Amerikan mamülü turuncu demokrasi, karşımıza çıkarılan son mumdan gemidir.
Din tacirleriyle Soros demokratlarına göre Bush demokrattır, Bolivarcı Chavez darbeci... Yabancı fonlardan beslenenler kendilerine demokrat diyorlar bize darbeci... Biz darbeci değil, devrimciyiz! Bak burada turuncu yok, burası boydan boya Al-Bayrak...
“Siz farklısınız” dedikleri bizler birbirimize gelin-damat olmuşuz. Biz tarihimizle, inançlarımızla, geçmişimizle, düşlerimizle “Biz”iz… Bizim kaderimiz ortak… Bizim derdimiz ortak... Biz birbirine “öteki” değiliz. Bizim “ötekimiz” bellidir: Bize öteki olan, komşularımızın üstüne bomba yağdıran, öteye beriye tehditler savuran gerici batıdır; bunun emellerine hizmet eden işbirlikçilerdir.
Bugün, burada, Tandoğan Meydanında, son mumdan gemi de erimiştir.
Biz din tacirliğini ve Soros demokrasisini, demokrasiye ihanet sayıyoruz.
Biz bugün burada, Cumhuriyet Tarihimiz boyunca elimizden kayıp gidenlere üzülmeye son veriyoruz.
Biz bugün burada ulusal demokrasiyi, Türk Demokrasisini inşa ediyoruz.
***
Çeyrek yüzyıllık karşı devrim darbesi, son adımını atıyor. Çankaya, meşruiyeti olmayan güçlere gayrimeşru biçimde açılmaya çalışılıyor.
Çankaya'yı zorlayan güçler gayrimeşrudur.
Halkın dörtte birinden destek almış bir iktidar, seçim dönemini tamamlamış, halka hesap verme zamanı gelmiş bir parlamento, ülkeyi yedi yıl temsil edecek cumhurbaşkanını seçmeye kalkışıyor.
Meşruiyet eksikliğini, beş yıldır, ABD ve AB menşeli odaklara yaslanarak kapatan bir iktidar, Cumhurbaşkanlığına aday göstermeye kalkışıyor.
Politikaları iflas etmiş, başarısız bir Başbakan Çankaya'ya çıkmaya çalışıyor.
Halkına karşı sevgisi olmayandan cumhurbaşkanı olmaz.
Dış destekle ayakta duranlardan cumhurbaşkanı olmaz!
Gizli gündemi olanlardan cumhurbaşkanı olmaz.
Şeriat yanlılarından cumhurbaşkanı olmaz.
Ülkemizin Cumhurbaşkanlığı üzerinde yürüyen mücadele, Tam Bağımsız ve Demokratik Türkiye mücadelesinin zirve noktasıdır.
Her ne olursa olsun, Çankaya laiktir ve laik kalacaktır!
***
Şimdi yanınızdaki çocuğun, kucağınızdaki bebeğin yanağına kocaman bir öpücük yapıştırın!
Yanınızda sevdikleriniz var. Birbirinize dikkatlice bir bakın!
Bastığınız toprağa bir daha basın… Aldığınız havayı içinize çekin!
İşte bunlar için buradayız ve hep burada olacağız!
Çünkü:
Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim!
Tek tek her birinizi, tüm kalbimle selamlıyorum.
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Kamu Yönetimi - Yönetim Bilimi
14 NİSAN 2007
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Kamu Yönetimi - Yönetim Bilimi
14 NİSAN 2007
Etiketler:
14 Nisan 2007,
Cumhuriyet Mitingi,
miting
Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'nın 14 Nisan Mitingindeki Konuşması
Alanda bu konuşmayı Saygıdeğer Hocamızın çok güçlü ve etkileyici hitabıyla canlı dinledim. İşte TÜMÖD Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı'nın 14 Nisan Mitingindeki konuşması:
(TÜMOD - Tüm Öğretim Üyeleri Derneği - Not: Barış Özel)
Değerli Atatürkçüler, yurttaşlar,
Sevgili dostlar, gerçek demokrasinin aşıkları,
Bugün dost da, düşman da kabul etmektedir ki, son zamanların en önemli etkinliklerinden birisini gerçekleştirmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. Bugün burada tarih yazmaktasınız.
Türkiye, 14 Nisan'da, 24 Ocak ve 12 Eylül sarmalıyla ivme kazanmış bir sürecin sonucunda sırtına giydirilmiş bulunan deli gömleğini yırtıp atmak noktasına gelmiştir. Bu etkinliğimizin önemi, odaklaştığı sorunların ciddiyetiyle bağlantılıdır. Karşı karşıya bulunduğumuz tehlike, bir kişinin Cumhurbaşkanı olup olmaması sorununu çok aşan boyutlardadır. Sorun, yalnızca ülkemizin değil, tüm insanlığın, tüm gezegenimizin kaderiyle ilgilidir.
Günümüzün küresel egemenleri yaklaşan sonlarını birazcık da olsa erteleyebilmek için, tırnaklarını dünyamıza biraz daha derinden geçirmek telaşı içindedirler. Sonuçta kendi sonlarıyla birlikte her şeyin sonunu getirebilecek bir pervasızlığa kapılmışlardır.
Yeni bir haçlı seferi başlattıklarını ilan edecek kadar gözleri kararmıştır. Küreselleşme dediklerinin, geçmişin haçlı seferleri gibi ilkel bir çapulculuktan ibaret olduğu giderek anlaşılmaktadır. Küreselleşme söylemleri arkasında, yeryüzünün yoksullarına karşı ilan edilmiş bir soyguna ve saldırıya tanık olmaktayız.
Bu bağlamda, ülkemizi ve ulusumuzu özel bir özenle hedef seçtikleri anlaşılıyor. Biz yeryüzünün en kıymetli doğal kaynaklarına uzanan yolun başında konuşlanmış bulunuyoruz. Biz, yirminci yüzyılın başında mazlum milletlerin emperyalizme karşı başkaldırısına öncülük etmiş olan bir ulusun evlatlarıyız. Onlara yüce önder Atatürk'ün önderliğinde verdiğimiz dersi, biz unutsak bile onlar unutmuyorlar. Bu nedenledir ki bizimle çok ayrı bir hesapları var.
Bugün için bizi özel bir nezarethaneye kapatmayı başarmışlardır. Bu nezarethane, Avrupa Birliği'nin bekleme odasıdır. Gardiyanları da içimizdedir, başımızdadır. Bu arada, ülkemizin içinde bulunduğu bölgede, 22 kadar ülkenin coğrafyasını değiştireceklerini açıkça ilan etmiş bulunuyorlar. Coğrafya değiştirmenin nelere mal olacağını yanı başımızdaki Yugoslavya'da, Irak'ta gördük, görmekteyiz.
Bize yönelik emellerini gerçekleştirmek üzere, içimizde, onların emirlerini yerine getirmekle görevli değişik kılıklardaki kadrolar seferberdir. Bunların her biri savunduklarını iddia ettikleri amaçların tümüyle ters doğrultudaki emellere hizmet etmekteler.
Bir bölümü sözüm ona dindardır. Aslında en büyük kötülüğü İslam dinine yapmaktadırlar. Yeryüzünün en son ve en gelişkin dinini ilkel Afrika dinleri gibi sakaldan ve türbandan ibaret bir aksesuar fetişizmine indirgeme çabası içindedirler. Küresel efendileri İslamı hazmedememektedir. Bunun için İslamı bırakmış, "Ilımlı İslamı" icat etmişlerdir. Ilımlı İslam, emperyalizme teslim olmuş İslam demektir. Yani İslam'dan başka bir şeydir.
Minareler süngümüzdür demişti. Geldi haçlı seferlerini yapanların eş başkanlığını kabullendi. Bu arada, Irak'ta yıkılmayan minare kalmadı. Bunların zamanında Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul'u başında Ortodoks patriğinin bulunduğu bir dukalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır.
Bunlar, İslam'a öylesine itici bir çehre yüklemişlerdir ki bir kısım yurttaşlarımız, "hepimiz Ermeni'yiz" diye bağırarak sokaklara dökülmek noktasına gelmişlerdir. Bir başka bölümü, Güneydoğudaki yurttaşlarımızın haklarını savunmak görüntüsüne bürünmüş bölücülerdir. Gerçekte ise bu yurttaşlarımıza kestaneyi ateşten alma rolünü oynatmak istedikleri açıktır. Bu nedenledir ki Avrupa Birliği, büyük bir rahatlıkla Dicle - Fırat bölgesinin yönetimini uluslararası komisyona vermeyi planladığını gizlememektedir. Bölücülerin görevi kuzuyu sürüden ayırmaktır. Etraf, kuzuyu yemek için sabırsızlanan kurtlarla doludur.
Bir bölümü de, Cumhuriyetimizin yerine daha demokratik bir cumhuriyet kurma yalanıyla ortaya çıkmıştır. Bunlar numaracı cumhuriyetçilerdir. Bunların asıl amaçları da, Ankara'nın yerine Washington'u, Brüksel'i egemen kılmaktır. Hedefleri bağımsızlığımızı tümüyle sona erdirmektir. Böylece demokrasinin en temel koşulunu yok etmiş olacaklardır. Bu tür unsurların desteğiyle yürütülen politikalar, ülkemizi tam bir dar boğaza sokmuştur.
Satılmayan ekonomik varlığımız kalmamıştır. Son olarak sistemin kalbi demek olan bankalar satıştadır. Artık, esnafımız, köylümüz, kredi için, bankaları ele geçirmiş olan başta Yunanlı olmak üzere, değişik ülkelerin kapitalistlerine el açmak zorunda kalacaktır. Tabiatıyla eli boş kalacaktır.
Türkiye'nin sanayisi durmuş; tarımda kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan ülkemizin tarımı tam bir yıkıma sürüklenmiştir. Sonuçta, Mehmetçiğin kanından başka satacak şeyimiz kalmadığını yüzümüze karşı Soros'un ağzından söyleme cesaretini bulabilmişlerdir. Petrolümüzün yağmalanması şimdilik, Sayın Ahmet Necdet Sezer'in sayesinde ertelenmiştir. Sezer'e buradan saygı, sevgi ve şükran duygularımızı gönderiyoruz.
Bizim bu toplantımız böyle bir dönemde gerçekleşiyor. Bu toplantımıza gölge düşürmek için akıl almaz yollara başvurdular. Biz darbecilere destek oluyormuşuz. Asıl darbeci kendileri. Anayasa, Cumhurbaşkanının azınlığı temsil eden bir partinin değil, tüm ulusun temsilcisi olması için bir hüküm öngörmüş; Meclisin toplanıp bu konuda karar alabilmesi için belli bir çoğunluk koşulu belirlemiştir. Biz bunu tanımayız diyorlar. Pek çok saygın ve yetkin hukukçunun uyarısına rağmen açıkça Anayasayı çiğneyeceklerini söylüyorlar. Biz Anayasaya uyulmasını istiyoruz.
Bizim hukukumuz, hüküm giymiş insanların milletvekili olamayacaklarını öngörüyor. Onlar, milletvekili olan, başbakan olan, Cumhurbaşkanı da olur diyorlar. Cumhurbaşkanı olacağım derken, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla milletvekilliğinin de, başbakanlığın da tehlikeye düşeceğini görmek istemiyorlar. Biz Anayasanın ve hukukun uygulanmasını istiyoruz. Onlar Anayasayı hukuku tanımayan bir darbenin peşindeler. Biz, Atatürk'ün yerine ancak tüm ulusu kucaklayan bir Atatürkçü oturabilir diyoruz..
Bu toplantıya katılanların darbecilere destek olacakları yalanı, çoğu dolar ve avro kancasına takılmış bulunan bazı kuruluşların liderlerinin zihinlerini bulandırmaya yetmiş görünüyor. Bu nedenle bu toplantıya katılmakta ayak sürüyen bazı örgüt liderleri olduğunu biliyoruz. Ama onların tabanındakiler bu yalanlara kanmadılar ve buraya gelerek aramıza katıldılar. Gelmeyenler, tabandan yoksun bir biçimde sırça köşklerinde kendi başlarına kaldılar.
Bu bir koşudur. Bu koşuda elbette ki attan düşenler de olacaktır. Büyük ozanın deyişiyle "atları rüzgâr kanatlılar"ın kaybedecek vakti yoktur.
Biz kimiz? Bu meydanları dolduranlar kimlerdir? Biz atları rüzgâr kanatlılarız.
Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, alın terleriyle kazandıkları paralarla yurdun dört bir köşesinden buraya geldiler. Ülkeyi, Dubai ve Orta Doğu prenslerine bir takım köşklerde pazarlama girişiminde olanların akılları halkın gücünün nelere kadir olduğunu anlamaya yetmez.
Biz kimiz?
Biz Kubilay'ız!
Biz Uğur Mumcu'yuz!
Biz Ahmet Taner Kışlalı'yız!
Biz Hablemitloğlu'yuz!
Biz Eşref Bitlis'iz!
Biz Bahriye Üçok'uz!
Biz saymakla bitmeyiz.
Biz, bir ölüp bin dirilenlerdeniz.
Bitmedi;
Biz kimiz?
Biz Mustafa Kemal Atatürk'üz.
Evet o burada. O, bizimle birlikte olduğu içindir ki, dün zafer bizim oldu. Bugün de, yarın da, daima zafer bizim olacaktır!
Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI
TÜMÖD Genel Başkanı 14 NİSAN 2007
(TÜMOD - Tüm Öğretim Üyeleri Derneği - Not: Barış Özel)
Değerli Atatürkçüler, yurttaşlar,
Sevgili dostlar, gerçek demokrasinin aşıkları,
Bugün dost da, düşman da kabul etmektedir ki, son zamanların en önemli etkinliklerinden birisini gerçekleştirmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. Bugün burada tarih yazmaktasınız.
Türkiye, 14 Nisan'da, 24 Ocak ve 12 Eylül sarmalıyla ivme kazanmış bir sürecin sonucunda sırtına giydirilmiş bulunan deli gömleğini yırtıp atmak noktasına gelmiştir. Bu etkinliğimizin önemi, odaklaştığı sorunların ciddiyetiyle bağlantılıdır. Karşı karşıya bulunduğumuz tehlike, bir kişinin Cumhurbaşkanı olup olmaması sorununu çok aşan boyutlardadır. Sorun, yalnızca ülkemizin değil, tüm insanlığın, tüm gezegenimizin kaderiyle ilgilidir.
Günümüzün küresel egemenleri yaklaşan sonlarını birazcık da olsa erteleyebilmek için, tırnaklarını dünyamıza biraz daha derinden geçirmek telaşı içindedirler. Sonuçta kendi sonlarıyla birlikte her şeyin sonunu getirebilecek bir pervasızlığa kapılmışlardır.
Yeni bir haçlı seferi başlattıklarını ilan edecek kadar gözleri kararmıştır. Küreselleşme dediklerinin, geçmişin haçlı seferleri gibi ilkel bir çapulculuktan ibaret olduğu giderek anlaşılmaktadır. Küreselleşme söylemleri arkasında, yeryüzünün yoksullarına karşı ilan edilmiş bir soyguna ve saldırıya tanık olmaktayız.
Bu bağlamda, ülkemizi ve ulusumuzu özel bir özenle hedef seçtikleri anlaşılıyor. Biz yeryüzünün en kıymetli doğal kaynaklarına uzanan yolun başında konuşlanmış bulunuyoruz. Biz, yirminci yüzyılın başında mazlum milletlerin emperyalizme karşı başkaldırısına öncülük etmiş olan bir ulusun evlatlarıyız. Onlara yüce önder Atatürk'ün önderliğinde verdiğimiz dersi, biz unutsak bile onlar unutmuyorlar. Bu nedenledir ki bizimle çok ayrı bir hesapları var.
Bugün için bizi özel bir nezarethaneye kapatmayı başarmışlardır. Bu nezarethane, Avrupa Birliği'nin bekleme odasıdır. Gardiyanları da içimizdedir, başımızdadır. Bu arada, ülkemizin içinde bulunduğu bölgede, 22 kadar ülkenin coğrafyasını değiştireceklerini açıkça ilan etmiş bulunuyorlar. Coğrafya değiştirmenin nelere mal olacağını yanı başımızdaki Yugoslavya'da, Irak'ta gördük, görmekteyiz.
Bize yönelik emellerini gerçekleştirmek üzere, içimizde, onların emirlerini yerine getirmekle görevli değişik kılıklardaki kadrolar seferberdir. Bunların her biri savunduklarını iddia ettikleri amaçların tümüyle ters doğrultudaki emellere hizmet etmekteler.
Bir bölümü sözüm ona dindardır. Aslında en büyük kötülüğü İslam dinine yapmaktadırlar. Yeryüzünün en son ve en gelişkin dinini ilkel Afrika dinleri gibi sakaldan ve türbandan ibaret bir aksesuar fetişizmine indirgeme çabası içindedirler. Küresel efendileri İslamı hazmedememektedir. Bunun için İslamı bırakmış, "Ilımlı İslamı" icat etmişlerdir. Ilımlı İslam, emperyalizme teslim olmuş İslam demektir. Yani İslam'dan başka bir şeydir.
Minareler süngümüzdür demişti. Geldi haçlı seferlerini yapanların eş başkanlığını kabullendi. Bu arada, Irak'ta yıkılmayan minare kalmadı. Bunların zamanında Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul'u başında Ortodoks patriğinin bulunduğu bir dukalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır.
Bunlar, İslam'a öylesine itici bir çehre yüklemişlerdir ki bir kısım yurttaşlarımız, "hepimiz Ermeni'yiz" diye bağırarak sokaklara dökülmek noktasına gelmişlerdir. Bir başka bölümü, Güneydoğudaki yurttaşlarımızın haklarını savunmak görüntüsüne bürünmüş bölücülerdir. Gerçekte ise bu yurttaşlarımıza kestaneyi ateşten alma rolünü oynatmak istedikleri açıktır. Bu nedenledir ki Avrupa Birliği, büyük bir rahatlıkla Dicle - Fırat bölgesinin yönetimini uluslararası komisyona vermeyi planladığını gizlememektedir. Bölücülerin görevi kuzuyu sürüden ayırmaktır. Etraf, kuzuyu yemek için sabırsızlanan kurtlarla doludur.
Bir bölümü de, Cumhuriyetimizin yerine daha demokratik bir cumhuriyet kurma yalanıyla ortaya çıkmıştır. Bunlar numaracı cumhuriyetçilerdir. Bunların asıl amaçları da, Ankara'nın yerine Washington'u, Brüksel'i egemen kılmaktır. Hedefleri bağımsızlığımızı tümüyle sona erdirmektir. Böylece demokrasinin en temel koşulunu yok etmiş olacaklardır. Bu tür unsurların desteğiyle yürütülen politikalar, ülkemizi tam bir dar boğaza sokmuştur.
Satılmayan ekonomik varlığımız kalmamıştır. Son olarak sistemin kalbi demek olan bankalar satıştadır. Artık, esnafımız, köylümüz, kredi için, bankaları ele geçirmiş olan başta Yunanlı olmak üzere, değişik ülkelerin kapitalistlerine el açmak zorunda kalacaktır. Tabiatıyla eli boş kalacaktır.
Türkiye'nin sanayisi durmuş; tarımda kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan ülkemizin tarımı tam bir yıkıma sürüklenmiştir. Sonuçta, Mehmetçiğin kanından başka satacak şeyimiz kalmadığını yüzümüze karşı Soros'un ağzından söyleme cesaretini bulabilmişlerdir. Petrolümüzün yağmalanması şimdilik, Sayın Ahmet Necdet Sezer'in sayesinde ertelenmiştir. Sezer'e buradan saygı, sevgi ve şükran duygularımızı gönderiyoruz.
Bizim bu toplantımız böyle bir dönemde gerçekleşiyor. Bu toplantımıza gölge düşürmek için akıl almaz yollara başvurdular. Biz darbecilere destek oluyormuşuz. Asıl darbeci kendileri. Anayasa, Cumhurbaşkanının azınlığı temsil eden bir partinin değil, tüm ulusun temsilcisi olması için bir hüküm öngörmüş; Meclisin toplanıp bu konuda karar alabilmesi için belli bir çoğunluk koşulu belirlemiştir. Biz bunu tanımayız diyorlar. Pek çok saygın ve yetkin hukukçunun uyarısına rağmen açıkça Anayasayı çiğneyeceklerini söylüyorlar. Biz Anayasaya uyulmasını istiyoruz.
Bizim hukukumuz, hüküm giymiş insanların milletvekili olamayacaklarını öngörüyor. Onlar, milletvekili olan, başbakan olan, Cumhurbaşkanı da olur diyorlar. Cumhurbaşkanı olacağım derken, Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla milletvekilliğinin de, başbakanlığın da tehlikeye düşeceğini görmek istemiyorlar. Biz Anayasanın ve hukukun uygulanmasını istiyoruz. Onlar Anayasayı hukuku tanımayan bir darbenin peşindeler. Biz, Atatürk'ün yerine ancak tüm ulusu kucaklayan bir Atatürkçü oturabilir diyoruz..
Bu toplantıya katılanların darbecilere destek olacakları yalanı, çoğu dolar ve avro kancasına takılmış bulunan bazı kuruluşların liderlerinin zihinlerini bulandırmaya yetmiş görünüyor. Bu nedenle bu toplantıya katılmakta ayak sürüyen bazı örgüt liderleri olduğunu biliyoruz. Ama onların tabanındakiler bu yalanlara kanmadılar ve buraya gelerek aramıza katıldılar. Gelmeyenler, tabandan yoksun bir biçimde sırça köşklerinde kendi başlarına kaldılar.
Bu bir koşudur. Bu koşuda elbette ki attan düşenler de olacaktır. Büyük ozanın deyişiyle "atları rüzgâr kanatlılar"ın kaybedecek vakti yoktur.
Biz kimiz? Bu meydanları dolduranlar kimlerdir? Biz atları rüzgâr kanatlılarız.
Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, alın terleriyle kazandıkları paralarla yurdun dört bir köşesinden buraya geldiler. Ülkeyi, Dubai ve Orta Doğu prenslerine bir takım köşklerde pazarlama girişiminde olanların akılları halkın gücünün nelere kadir olduğunu anlamaya yetmez.
Biz kimiz?
Biz Kubilay'ız!
Biz Uğur Mumcu'yuz!
Biz Ahmet Taner Kışlalı'yız!
Biz Hablemitloğlu'yuz!
Biz Eşref Bitlis'iz!
Biz Bahriye Üçok'uz!
Biz saymakla bitmeyiz.
Biz, bir ölüp bin dirilenlerdeniz.
Bitmedi;
Biz kimiz?
Biz Mustafa Kemal Atatürk'üz.
Evet o burada. O, bizimle birlikte olduğu içindir ki, dün zafer bizim oldu. Bugün de, yarın da, daima zafer bizim olacaktır!
Prof. Dr. Alpaslan IŞIKLI
TÜMÖD Genel Başkanı 14 NİSAN 2007
Etiketler:
14 Nisan 2007,
Cumhuriyet Mitingi,
miting
15 Nisan 2007 Pazar
14 Nisan'ı Engellemeye Çalışanlara...
Aşağıya aldığım iletiyi, Atatürkçü olduğunu ifade ettiği halde 14 Nisan öncesi mitinge katılmama çağrısı yapmış bir arkadaşa yazmıştım. Bugün 15 Nisan. Gururla yayımlıyorum:
Söylediklerinde doğruluk payı olmadığını söylemek mümkün değil. "Tehlikenin farkında mısınız?" diyenler, 1950'den bu yana görevlerini tam anlamıyla yapmış olsalar, bugün yaşananlarla uğraşmak zorunda olmayacaktık. Bu açıdan sana tamamen katılıyorum.
Cumhuriyet'in temellerine önceki kuşaklar yeterince sahip çıkamadı. Ne laikliğe, ne de demokrasiye... Yani, ne eğitime dinin karışmasına, dinci kadrolaşmalara, ne de darbelere karşı gelinebildi.
Ancak bu mitingi darbe zihniyetiyle eşdeğer görmekte zorlanıyorum. Bu mitinge kışkırtmacılar hariç hiç kimse "Ordu göreve!" demek için katılmıyor. Bu havayı yaratmak isteyen çevreler günlerdir ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Yalan haber yayınlamaya kadar varacak faliyetler tam gaz gidiyor. Maalesef Meclis Başkanı, Başbakan gibi sorumluluk sahibi kişiler dahi, değil doğruluğu kanıtlanmamış olmak, yalan olduğu her tarafından belli olan taze haberleri gerçekmiş gibi gösterip miting hakkında fikir belirtebiliyorlar.
Bakın son günlerde Zaman Gazetesi'nin yaptığı haberlerden birkaçı:
ADD içindeki ya da miting içindeki yanlış kişilerin yanlış davranışlarını öne sürerek lütfen mitingi eleştirmeyelim. Bu miting bizim en demokratik hakkımızdır. Yasadışı hiçbir yönü yoktur.
Miting gereksiz diyenlere de son bir sözüm var:
Gereksiz ya da yanlış olsa, daha başlamadan önce,
ne kadar, şeriatçı, tarikatçı, cemaatçi varsa,
ne kadar, İkinci, Üçüncü, Beşinci Cumhuriyetçi varsa,
ne kadar, bu düzenin böyle olmasından memnun olan, gerçek statükocu çevre (Tüsiad vb.) varsa,
ne kadar, laiklik karşıtı güçlere gebe, basın, medya varsa,
ne kadar, bölücü vb. varsa
bu mitinge cephe alır, yapılmasın ya da katılım düşük olsun diye bütün güçlerini harcarlar mıydı?
Barış Özel
Söylediklerinde doğruluk payı olmadığını söylemek mümkün değil. "Tehlikenin farkında mısınız?" diyenler, 1950'den bu yana görevlerini tam anlamıyla yapmış olsalar, bugün yaşananlarla uğraşmak zorunda olmayacaktık. Bu açıdan sana tamamen katılıyorum.
Cumhuriyet'in temellerine önceki kuşaklar yeterince sahip çıkamadı. Ne laikliğe, ne de demokrasiye... Yani, ne eğitime dinin karışmasına, dinci kadrolaşmalara, ne de darbelere karşı gelinebildi.
Ancak bu mitingi darbe zihniyetiyle eşdeğer görmekte zorlanıyorum. Bu mitinge kışkırtmacılar hariç hiç kimse "Ordu göreve!" demek için katılmıyor. Bu havayı yaratmak isteyen çevreler günlerdir ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Yalan haber yayınlamaya kadar varacak faliyetler tam gaz gidiyor. Maalesef Meclis Başkanı, Başbakan gibi sorumluluk sahibi kişiler dahi, değil doğruluğu kanıtlanmamış olmak, yalan olduğu her tarafından belli olan taze haberleri gerçekmiş gibi gösterip miting hakkında fikir belirtebiliyorlar.
Bakın son günlerde Zaman Gazetesi'nin yaptığı haberlerden birkaçı:
- Atatürkçü Düşünce Derneği'nin adındaki "Atatürkçü" ibaresi kanunsuz.
- Cumhurbaşkanı ADD'ye 200 bin YTL bağış yapmış. (Cumhurbaşkanı yalanladı. Bağış yapmış olsa bile ADD kanunen kamu yararına dernek değil mi?)
- ADD'nin Başkanı Jandarma Genel Komutanı iken darbe yapmak isteyen bir müdahale heveslisi. (Org. Yaşar Büyükanıt yalanladı. Belgelerin Utah'tan F Tipi Cemaat tarafından üretildiği biliniyor ve Özden Örnek bu konuda dava açtı. Günlüğün tamamen dezenformasyon olduğunu söyledi.)
ADD içindeki ya da miting içindeki yanlış kişilerin yanlış davranışlarını öne sürerek lütfen mitingi eleştirmeyelim. Bu miting bizim en demokratik hakkımızdır. Yasadışı hiçbir yönü yoktur.
Miting gereksiz diyenlere de son bir sözüm var:
Gereksiz ya da yanlış olsa, daha başlamadan önce,
ne kadar, şeriatçı, tarikatçı, cemaatçi varsa,
ne kadar, İkinci, Üçüncü, Beşinci Cumhuriyetçi varsa,
ne kadar, bu düzenin böyle olmasından memnun olan, gerçek statükocu çevre (Tüsiad vb.) varsa,
ne kadar, laiklik karşıtı güçlere gebe, basın, medya varsa,
ne kadar, bölücü vb. varsa
bu mitinge cephe alır, yapılmasın ya da katılım düşük olsun diye bütün güçlerini harcarlar mıydı?
Barış Özel
Etiketler:
14 Nisan 2007,
Cumhuriyet Mitingi,
miting
14 Nisan'da Tanıdığım Aydınlık İnsanlara...
14 Nisan Cumhuriyet Mitingi sayesinde tanıma ve konuşma fırsatı bulduğum, onlarca aydın Türk insanının ve hep beraber Anıtkabir'e yürüdüğümüz milyonların bilinçlerinde geliştiğine tanık olduğum "Ulusal Uyanış"ı bir yerlere kaydetmek için birkaç sayfa yayımlamak istiyorum. Yazım hataları dahil, tüm hatalarım için şimdiden af dilerim.
Saygılarımla...
Barış Özel
Etiketler:
14 Nisan 2007,
Cumhuriyet Mitingi,
miting
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)