Saidi Nursi'yi bu ülkede tanımayan yok. Hakkında bir çok kaynaktan bilgi edinilebilir. Ancak kendisi ve sayıları hiç de azımsanmayacak takipçileri tarafından tabu haline getirildiği için sağlıklı bilgi edinmek oldukça güç.
Bir kişi düşünün, okuması olsun ama yazması olmasın ve yüzlerce kitap yazsın. Bu yapıtlarında kendinden "Bediüzzaman" (Zamanın harikası) diye bahsetsin. Kapalı kapılardan kimseye görünmeden çıktığını, hapishanede iken camide namaz kıldığını, hiçbir şey yemeden yaşayabildiğini, kendisine gaipten sesler ve ihtarlar geldiğini, asırlarca önceden din büyüklerinin kendisi ve eserleri hakkında müjdeler verdiklerini, Kuranı Kerim'deki Nur suresinin kendisi hakkında olduğunu (Ya Eyyühel Müzemmil) ayetinin Ey Saidi Kürdi demek olduğunu ileri sürsün. "Asayı Musa, 1949; Özek, s.246".
Bir kişi düşünün, teslis inancına sahip Hıristiyan’ların, şehit olduklarını ve cennete girebileceklerini iddia etsin. (Kastamonu Lâhikası, (49), Yeni Asya Neşriyatı, İstanbul, Temmuz 2004, 3. Baskı) Oysa Tevbe suresinin 17. ayetine göre Tanrı'dan başkasına tanrılık yakıştıran kimseler cehenneme gideceklerdir.
Bir kişi düşünün, Kuran’daki bazı ayetlerin kendi eserlerine işaret ettiğini söyler. Ebced ve cifr hesabıyla ayetlerden kendi eserleri lehine yorum çıkarır.
Tüm bunlar ortadayken nasıl oluyor da kendilerine Müslüman diyen onca insan bu çelişkileri göremiyor ve bu kişinin yazdıklarına kutsallık atfedebiliyor.
İşte Saidi Nursi'nin hayatından ve hayal aleminden seçmeler:
Tiryak risalesinin 68. sayfasında risalelerini yardımcılarına(Nur şakirtlerine) yazdırdığını bildirmektedir.
Bir gün Süleyman adlı bir misafir ile birlikte dağda yalnız kaldıkları ve yiyecek hiç bir şeyleri bulunmadığı sırada misafirlerine ne ikram edeceğini düşünürken altında oturduğu ağacın dalları arasında koca bir ekmek peyda olduğunu ileri sürmekte ve 20-30 gündür hiç bir insanın o tepeye çıkmamış olduğunu ilave etmekten de geri kalmamaktadır. "Bediüzzaman Cevap Veriyor, Ankara, 1960, s. 113-114".
Saidi Nursi'ye göre elektrik kontağı ve meteor olaylarının bilime ve fiziğe uygun açıklaması dine aykı-rıdır, dinsizliğin ifadesidir. Bu ve buna benzer olaylar ilahi kudretin varlığının delilidir ve onun nişanesidir. Bunların hepsi Kuran'da vardır ve fizik kanunlarına göre açıklama yapmak Kuran'ın kudretine, hikmetine aykırı düşmektedir "Sait Nursi, Ramazan Risalesi, s.1-15 Yine Saidi Nursi'ye göre her şey, her zerre Allah'a ibadet eder, mesela pusulanın Kabe'deki Haceri Esveti işaret ederek titremesi, namaz kılmasıdır. "Tiryak, s.116".
Cevşen sözcüğü Farsça ‘zırh’ anlamına gelir. Hazreti Muhammed'e geldiği iddia edilen ve kendisi Arapça olan metnin, isminin Farsça olma durumu da düşündürücüdür. Zira Hz. Muhammed'e ait olduğunu söyleyen Saidi Nursi, bu isnadına da hiçbir hadis kaynağından kanıt getirememiştir. Saidi Nursi, Cevşen’i Şia kaynaklarından almıştır. Bunu Fethullah Gülen hem açıklıyor hem de mazeret beyanında bulunuyor.
Nur Suresi 35. ayetini, Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Arap harfleriyle teksir), (s.60) yapıtında yorumlarken:
"Allah Nur’undan söz ederken elektriği Risale-i Nur’u ve beni anlatmak istemiştir. Bu ayette benden ve eserimden özellikle söz edilmek istenmiştir. Benim özelliğimde bir başka kimse, kitabımın özelliğinde de bir başka kitap bulunmadığı için Allah’ın Nuruyla ancak ben ve kitabım anlatılmış olabilir. Kitabım da bir nurdur ben de bir nurum. Çünkü ben herkesin ancak 15 yılda okuyabildiği kitapları, sadece 3 ayda okuyup öğrendim." demektedir.
Said Nursî Ayet-i Kübra adını verdiği risalesinin giriş kısmını uzatınca şöyle diyor!
"Bu risalenin girişinin bu derece uzun olması istemeden olmuştur. Demek ihtiyaç var ki, öyle yazdırıldı." Şualar 7. Şua Sayfa 895
Risalelerin adını Hz. Muhammed'in damadı Hz. Ali’nin verdiği iddiası.
"Bu risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki İmam-ı Ali gaipten gösterdiği kerametlerle bu risaleye, Ayet-i Kübra ve Asa-yı Musa adlarını vermiştir." Şualar 7. Şua Sayfa 895
Bir mağazayı yangından koruduğu iddiası
"(Isparta’da) hükûmet dairelerinden birisi… gecenin en soğuk anında üç saat yandı. Yangın; bitişikteki mağazaya hızla ilerliyordu. Mağaza Risale-i Nur’un bir talebesine aitti. “Biz yanıyoruz, mahvolduk.” diyerek yanıma geldi. Ben de iki gün evvel mağazada bulunan Âyet-ül Kübra’nın bazı nüshalarını istemiştim ama getirmemişti. Demek o ateşi söndürmek için kalmıştı. Risale-i Nur’u ve Âyet-ül Kübra’yı şefaatçı yapıp: “Ya Rabbi kurtar” dedim. Üç saat o dehşetli yangın, bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları tamamen yaktı, yıktı. Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın korumasında olan mağazaya ilişmedi. Altındaki şakirdin dükkânı da sağlam kaldı." Şualar 15. Şua Sayfa 1116
Barış Özel
15 Kasım 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder