22 Nisan 2007 Pazar

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler'in 14 Nisan Mitingindeki Konuşması

Ben bilgisayar mühendisiyim ve mesleğimi çok seviyorum ancak bu konuşmasını dinledikten sonra, keşke böyle bir öğretmenin öğrencisi olsaymışım diye içimden geçirdim. İşte Birgül Ayman Güler Hocamızın 14 Nisan Mitingindeki konuşması:
(Prof. Dr. Birgül Ayman Güler - Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi - Yönetim Bilimi - Not: Barış Özel)

Hoş geldiniz!

Birbirimizi özlemiştik.

Bir Ankara’ya geldiniz! Yedi metrelik duvarlarla örülmüş malikaneleri korku sardı. Korku medyanın plazalarından çıkıp gazete sayfalarını sararttı. İşgal edilen TV ekranlarını kararttı.

Bir Ankara’ya geldiniz! Vaşington ile Brüksel sarsıldı! 1988 yılında Türkiye'ye şubeleriyle yerleşen IMF ve Dünya Bankası Büroları'nın nefesleri kesildi.

Bir Ankara’ya geldiniz! Kurtla kuzu artık bir daha karışamayacak kadar açığa çıktı! Herkesin yeri belli oldu!

Bir geldiniz! Pir geldiniz! Hoş geldiniz!

***

Buradayız. Büyük bir derneğin öncülüğüyle buradayız. Mustafa Kemal Atatürk’ü yaşatan Atatürkçü Düşünce Derneği’ni selamlıyoruz.

Bu derneğin başkanını, Amerikalı Bush’un “Bizim Oğlan” diyemediği paşaları, askerinin kafasına çuval geçirtme ayıbıyla ezilmemiş subayları, şehitlerimizi, gazilerimizi, Bağımsız Türkiye’nin güvencesi Kemalist Orduyu bağrımıza basıyoruz!

Buradayız! Üniversitelerimizin ışığıyla buradayız. Yabancı dilde iş görme kıskacına düşmüş, sözleşmeli asistanlık sistemiyle bağımsız bilim adamı yetiştirme gücüne darbe vurulmuş, dört bir taraftan gericiliğin ve emperyalizmin hizmetine sokulmaya çalışılan üniversitelerimizle buradayız. Kurumlarını gericiliğe, Soros turuncusuna, emperyalizme teslim etmemek için direnen rektörlerimizi bağrımıza basıyoruz.

Buradayız! Yargı kurumlarımıza güvenimizle buradayız. Küresel çetelere karşı ülkemiz için, güçlüye karşı güçsüz için, hukuk devleti için direnen yargıçlarımızı bağrımıza basıyoruz. “Babalar gibi satılan” fabrikalarımızın satışına “dur” diyen; topraklarımızın yabancılara ve çoktan memleketin yabancısı olmuşlara satılmasına “dur” diyen mahkemelerimizi selamlıyoruz.

Memleketin savunması ABD’nin eline bırakılmışsa,
memleketin bütçesi IMF'ye teslim edilmişse,
memleketin yönetimi Brüksel Memurlarına terk edilmişse,
Türkiye sömürgeleştiriliyorsa,
Türkiye eyaletleştiriliyorsa,
Türkiye parçalanmak isteniyorsa,
Kemalist ordu konuşacak!
Üniversite konuşacak!
Yargı konuşacak!

İşçi, köylü, memur, esnaf…
Kadın-erkek, genç-yaşlı yollara düşecek, örgütlenecek.

Bağımsızlık bunu gerektirir!
Demokrasi bunu gerektirir!
Demokrasi, bağımsızlığın gerektirdikleridir.
 
***
Bir ateş denizine düştük.
Yanmaktan kurtulmak için bindirildiğimiz gemiler mumdan çıktı!

Özelleştirme gemisi mumdan çıktı. Hantal devletin yerini çevik hür teşebbüs alacaktı. İstihdam artacak; ülke zenginleşecek, fakirliği değil zenginliği bölüşecektik... Oysa fabrikalarımız, telefon sistemlerimiz, petrol işletmelerimiz, madenlerimiz elimizden çıktı, tarlalarımız üretemez oldu. Sanayisizleştik. Taşeron olduk. İşsizlikten kırıldık.

Dünyaya açılma gemisi mumdan çıktı. Biz dünyaya açılmadık. Dünya bize açıldı! Meğer “Dünya” dedikleri IMF-Dünya Bankası, bir avuç şirket, bir avuç banka ve ikide bir ürken piyasa dedikleri şeymiş... “Dünya” dedikleri Vaşington ile Brüksel'den ibaretmiş… Biz bu dünyaya açıldıkça, bu çetenin eline düştük… Şimdi bankalarımız yoktur! En büyük bankalarımızın başına yabancı genel müdürler oturuyor. Şimdi büyük mağazalarımız yoktur. Mağazalar yabancılarındır. Şimdi doğurgan tohumlarımız yoktur! Birkaç küresel şirketin sattığı, tohum adına yakışmayan kısır tohumlara mahkumuz... Bütün bunları bırakın bir yana, şimdi sütümüz ve yoğurdumuz yoktur. Büresel çeteleri doyurabilmek için çocuklarımızın boğazından kesmek zorunda kaldık.

Dünyaya açılmanın böylesi, emperyalizmin ağına takılı kalmaktır. Bu, tek sözle sömürgeleşmektir.

Yerelleştirme gemisi mumdan çıktı. Her şeyi yerele devredelim; yönetimi halka yakınlaştıralım dendi. Bu yapıldıkça yönetim halktan uzaklaştı… Antalya'da, Çeşme-Alaçatı'da çeşmelerden akan suyun sahibi Fransız – İngiliz şirketleri oldu! Urfa'nın içme suyunu Ankara değil, ama Şanlıurfa da değil, Brüksel ihaleye çıkardı! Diyarbakır suyunun yönetimini Ankara değil, ama Diyarbakır da değil, Berlin üstlendi... Ankara'daki İller Bankası Belediyelere uzak sayıldı; İller Bankası'nı yok edecek bir yasa hazırlandı. Belediyeler merkezi Brüksel'deki bir bankanın insafına terk edildi.

Bu da yetmedi… Cumhuriyetin başından beri homurdanan mıntıkacılar, eyaletçiler, bölgeciler, çeyrek yüzyıldır ülkemizin eyaletleşmesi için ardı arkası kesilmeyen denemeler yaptılar. 12 Eylül'ün Amerikan mamülü “sekiz eyalet” tutmadı; yirmibeş yıl sonra AB’nin 12 eyalet modeli yürürlüğe girdi. Türkiye önce 12, bunlar da kendi altında 26 bölgeye ayrıldı. İlk adımlar İzmir ve Mersin'de atıldı. Danıştay bu Anayasaya aykırı diyor; ilgililer Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu… Çıkar sahipleri çok ama çok kızgınlar!

Çok kızgınlar! Çünkü ajans kılığındaki eyalet planı, önceki planlar gibi yine bozulacak.

Çok kızgınlar! Çünkü biz bu ateşten çıkmak için mumdan gemilere doluşmaktan vazgeçtik.
 
***
Bu mitinge hazırlanırken, son mumdan gemiyi de tanıdık!

Şimdi, bugünlerde, bizim buluşmamızı kastederek, bizlere demokrasi dersi veriyorlar.

Dini inançları afyon gibi kullanıp halkı yoksullaştırırken kendileri servet içinde yüzen din tacirleri, Soros demokratlarıyla elele, tuhaf bir demokrasi tarif ediyorlar. Atlantik'in ötesinde yazılmış bir reçete okuyorlar. Bu reçetenin adı demokrasi projesidir. Demokrasi projesi Ukrayna'da Gürcistan'da turuncu renkle zuhur etmişti; Irak’ta top-tüfekle işgal oldu!

Türkiye’de Cumhuriyeti soykırım ayıbıyla lekelemeye uğraşanlar tarihte aradıklarını bulamayınca, katledilen aydınlarımızı kullanarak turuncu darbe provalarına soyundular. Turuncu demokrasi, ülkemizde, başına Amerikan Sefirinin geçip yürüdüğü cenazelerimizde, yeni moda küçük-yuvarlak dövizlerin ardından sırıttı! Sırıtması yüzünde dondu kaldı! 

Amerikan mamülü turuncu demokrasi, karşımıza çıkarılan son mumdan gemidir.

Din tacirleriyle Soros demokratlarına göre Bush demokrattır, Bolivarcı Chavez darbeci... Yabancı fonlardan beslenenler kendilerine demokrat diyorlar bize darbeci... Biz darbeci değil, devrimciyiz! Bak burada turuncu yok, burası boydan boya Al-Bayrak...

“Siz farklısınız” dedikleri bizler birbirimize gelin-damat olmuşuz. Biz tarihimizle, inançlarımızla, geçmişimizle, düşlerimizle “Biz”iz… Bizim kaderimiz ortak… Bizim derdimiz ortak... Biz birbirine “öteki” değiliz. Bizim “ötekimiz” bellidir: Bize öteki olan, komşularımızın üstüne bomba yağdıran, öteye beriye tehditler savuran gerici batıdır; bunun emellerine hizmet eden işbirlikçilerdir.

Bugün, burada, Tandoğan Meydanında, son mumdan gemi de erimiştir.

Biz din tacirliğini ve Soros demokrasisini, demokrasiye ihanet sayıyoruz.

Biz bugün burada, Cumhuriyet Tarihimiz boyunca elimizden kayıp gidenlere üzülmeye son veriyoruz.

Biz bugün burada ulusal demokrasiyi, Türk Demokrasisini inşa ediyoruz.
 ***

Çeyrek yüzyıllık karşı devrim darbesi, son adımını atıyor. Çankaya, meşruiyeti olmayan güçlere gayrimeşru biçimde açılmaya çalışılıyor.

Çankaya'yı zorlayan güçler gayrimeşrudur.

Halkın dörtte birinden destek almış bir iktidar, seçim dönemini tamamlamış, halka hesap verme zamanı gelmiş bir parlamento, ülkeyi yedi yıl temsil edecek cumhurbaşkanını seçmeye kalkışıyor.

Meşruiyet eksikliğini, beş yıldır, ABD ve AB menşeli odaklara yaslanarak kapatan bir iktidar, Cumhurbaşkanlığına aday göstermeye kalkışıyor.

Politikaları iflas etmiş, başarısız bir Başbakan Çankaya'ya çıkmaya çalışıyor.

Halkına karşı sevgisi olmayandan cumhurbaşkanı olmaz.

Dış destekle ayakta duranlardan cumhurbaşkanı olmaz!

Gizli gündemi olanlardan cumhurbaşkanı olmaz.

Şeriat yanlılarından cumhurbaşkanı olmaz.

Ülkemizin Cumhurbaşkanlığı üzerinde yürüyen mücadele, Tam Bağımsız ve Demokratik Türkiye mücadelesinin zirve noktasıdır.

Her ne olursa olsun, Çankaya laiktir ve laik kalacaktır!
 
***
Şimdi yanınızdaki çocuğun, kucağınızdaki bebeğin yanağına kocaman bir öpücük yapıştırın!

Yanınızda sevdikleriniz var. Birbirinize dikkatlice bir bakın!

Bastığınız toprağa bir daha basın… Aldığınız havayı içinize çekin!

İşte bunlar için buradayız ve hep burada olacağız!

Çünkü:

Dört nala gelip uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim!

Tek tek her birinizi, tüm kalbimle selamlıyorum.
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi
Kamu Yönetimi - Yönetim Bilimi
14 NİSAN 2007

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder